Teminat Miktarı: Bizi Güvenceye Alan Bir Yalan mı?
Bunları yazarken de “teminat miktarı” diye bir şeyin, ekonomik dünyada ne kadar karmaşık ve bir o kadar da basit bir şey olduğunu düşündüm. Yani, teminat miktarı dediğinizde, hemen akla gelen şey şu: Birisi size güvenip borç veriyor, karşılığında siz de bir şeyler sunarak “Evet, güven bana!” diyorsunuz. Ama gelin görün ki, “güven” ve “teminat” olguları, birbirine o kadar benzemiyor ki, biraz kafa karıştırıcı hale geliyor.
Önce şunu söylemeliyim: Teminat, işin özü itibarıyla ne kadar değerli bir şeyse de, özellikle banka veya finansal kurumlar gibi devlerin çıkarlarına dayalı işler söz konusu olduğunda, bir noktada insanı deli ediyor. Evet, bankaların teminatlar üzerinden kazandığı kadar, bizim gibi küçük yatırımcıların da ne kadar ezildiğini görünce, bu işin biraz tartışmaya açık bir konu olduğunu düşünüyorum. Ama baştan söyleyeyim, teminat miktarının aslında ne olduğunu biliyoruz. İşin eğlenceli kısmı, bu sistemi sevmek ya da sevmemek arasında sıkışıp kalmış olmamız.
Teminat Miktarı Nedir? Hadi Biraz Açıklayalım
Teminat miktarı, kısaca bir borçlanma işleminde, borçlunun kredi veren kuruma sunduğu garanti ve güvence anlamına gelir. Yani, bir şeylere kredi almak istediğinizde, banka sizden teminat ister. Bu, “Bana borcunu ödeyemezsen, ben bu teminatı alırım” demek. Zaten finans dünyasında sıkça karşılaştığımız bu dil, tam olarak da banka sisteminin en güçlü yönlerinden birini temsil eder: Risk yönetimi.
Kendini güvence altına almanın, özellikle riskli yatırımlar söz konusu olduğunda, neden bu kadar önemli olduğunu anlamak zor değil. Bankalar, kredi verirken, yalnızca güvence almakla kalmaz, aynı zamanda ne kadar risk aldığını hesaplar. Ama işin zıttı tarafı da var: Teminatlar aslında bize çoğu zaman şunu söyleyen bir sistemin parçasıdır: “Eğer her şey yolunda gitmezse, sana verdiğimiz parayı geri alırız, yani biz kaybetmeyiz.”
Yani, “teminat” aslında riskin sizin değil, başkalarının sırtına yıkılmasının bir garantisi gibi bir şey. Eh, buna da para kazandırma deniyor. Peki, bu sistem gerçekten de adil mi?
Teminat Miktarının Güçlü Yönleri: Biraz Güvence, Çok Fazla Risk
Teminat miktarının sağladığı en büyük avantajlardan biri, borç verenin riskini en aza indirmesidir. Bu, bankaların ya da finansal kurumların, yatırımcıları ve krediyi talep edenleri güvence altına almasını sağlar. Yani, bankalar, teminatlar sayesinde yüksek riskli işler yaparken bile, büyük kayıplara uğramazlar. Bu, bankaların finansal sağlığını koruması ve temerrüt durumlarında borçlunun taşınabilir yükümlülüklerle karşılaşmaması için hayati bir öneme sahiptir.
Ama teminat miktarının “güçlü yönleri”ni savunurken, bir noktada işi sulandırmak lazım: Çünkü bankalar, teminatla birlikte ödeme almayı taahhüt ederken, faiz oranlarını da yükseğe çıkarıyor. Bu ne anlama geliyor? Senin üzerindeki risk arttıkça, onların kazancı büyüyor. Sonuçta teminat sistemi, bankaların çok kazandığı, bizlerin ise kendi kayıplarımızı minimalize etmeye çalıştığı bir mekanizmaya dönüşüyor.
Teminat Miktarının Zayıf Yönleri: Sistemi Sevmek Mümkün mü?
Bunları yazarken, teminat miktarının pek de hoşuma gitmediğini itiraf etmeliyim. Hadi gelin, bunun zayıf yönlerine bakalım. Teminat miktarının en büyük sıkıntısı, borçlunun finansal esnekliğini kısıtlamasıdır. Bir iş yapmak için kredi alıyorsanız ve bu krediyi teminatla garanti altına alıyorsanız, bu teminatı kaybetme riski, bir anlamda tüm özgürlüğünüzü kaybetmek anlamına gelir. Üstelik bazen o teminatı sağlamak için hayatınızı borç içinde geçirebilirsiniz. Evet, doğru tahmin ettiniz, ben tam da bunu anlatıyorum: Teminat aslında bir tür borç sarmalı oluşturabilir. Üstüne bir de yüksek faizler ve ödeme güvencesi eklenince, işler karışır.
Ayrıca teminat miktarı bazen, küçük esnafları ya da yeni girişimcileri canından bezdirir. Bir iş kurmak istiyorsunuz, ama kredi almak için koyacağınız teminat miktarı, ödeyebileceğinizin çok üzerinde. O zaman ne oluyor? İster istemez, teminat miktarı sizi sürekli bir borç döngüsüne sokuyor.
Birçok iş kurma hayaliyle dolu kişi, finansal kurumlardan kredi almak için teminat gösteremediği için, projelerini rafa kaldırıyor. Bunu da yazmadan geçmek olmaz, çünkü bu da teminatın en büyük dezavantajlarından biri. Bunu kimse kolay kolay dile getirmez, ama bankaların “güvenli” diye kabul ettiği şeyler bazen, bizler için birer hapis cezasına dönüşebiliyor.
Sonuçta Teminat Ne Kadar Adil?
Burada asıl soru şu: Teminat sistemi gerçekten adil mi? Gerçekten kazançlı mı? Yani, bir kişi kredi almak istiyor, bankaya güvenerek bu parayı alıyor, ama o parayı geri ödemek için sürekli teminat sunmak zorunda kalıyor. Peki, bu adil bir sistem mi?
Hepimiz, finans dünyasında güçlünün daha güçlü olduğu bir yapıyı kabul etmiş durumdayız. Ancak o güçlüden bir şeyler almak için sürekli olarak kendimizi borçlandırıyoruz. İşte tam burada teminat sisteminin ne kadar “özüne sadık” olduğu sorusu devreye giriyor.
Şimdi size soruyorum: Teminat sistemi gerçekten de kredi almak isteyenler için bir güvence mi, yoksa sadece bankaların kazancını garanti altına alan bir tuzak mı?